Kayıtlar

Ocak, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kıbrıs konusunun çözülememesinin suçlusu ’’Denktaş!’

Muhaliflerince Kıbrıs konusunun çözülememesinin suçlusu olarak hep Denktaş gösterilmek istenmiş, bu çerçevede ’’çözümün önündeki en büyük engel Denktaş’tır’’ algısı yaratılmaya çalışılmıştır! 1959 Zürih ve Londra (Garanti ve İttifak) antlaşmalarına dayanarak 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, 1963’de Rumların yasa dışı şekilde gasp etmesinin, Kıbrıs Türkleri’ni devletten dışlayarak varlığını sona erdirmeye çalışmasının ve Ada’nın Yunanistan ile birleştirilme girişimlerinin suçlusu Denktaş mıdır? 23 Aralık 1963’te bir elinde Türk Bayrağı, diğer elinde silah ile Nikos Sampson’un liderliğindeki EOKA’cıların Küçük Kaymaklı’ya saldırmalarının ve bunun neticesinde Küçük Kaymaklı halkının Hamitköy’e göç etmek zorunda kalmalarının suçlusu Denktaş mıdır? Klerides 1968’de Rum Cemaat Meclisi Başkanı iken “Niçin Küçük Kaymaklı’ya Kıbrıs Türkleri’nin geri dönmesine izin vermedikleri” kendisine sorulduğunda “Kanla aldık, kanla veririz” cevabını vermesinin suçlusu da mı Denktaş’tır? 1968

%29+ Harita meselesi

Kıbrıs müzakerelerinin başladığı 1968’den buyana Kıbrıs Türk tarafınca ilk kez ’’ harita’’ sunumu 11 Ocak 2017’de, KKTC Hükümeti’nin tüm itiraz ve uyarıları dikkatte alınmadan gerçekleştirilmiştir! KKTC Hükümeti’nin ’’dönüşümlü başkanlık, iki kesimlilik, mülkiyet, kararlara etkin katılım ve AB Birincil Hukuk‘’ konuları gibi kritik noktalarda nihai mutabakatlar sağlanmadan harita sunumunda bulunulmasının stratejik bir hata olduğu yazılı olarak ortaya konulmasına rağmen ne yazık ki yaptığı uyarıları dikkatte alınmamıştır… Cenevre’de Kıbrıs Türk tarafınca sunumu yapılan haritanın, ’’Rauf Denktaş’ın 1986’da önerdiği %29+‘’ olduğu yönündeki açıklamalar kamuoyunda yanlış anlaşılmalara neden olmuştur! %29+ harita meselesi, 29 Mart 1986’da BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar tarafından “Taslak Çerçeve Anlaşması” ile gündeme getirilmiştir. Çerçeve Anlaşması, Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto yetkilerinin olmasını, ’’Türk tarafının toprağının %29’un üzerin

Rum tarafı salam politikası uyguluyor!

Rum tarafının bütünlüklü çözümden kaçarak Türk tarafına hiçbir şey vermeden Kıbrıs konusunda küçük küçük menfaatler kopararak sonuç almaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. Bunun adına salam politikası denilmektedir. Salam politikası diplomasi   ve uluslararası ilişkilerde bir konunun sabırla ve sistematik bir şekilde ağır ağır işlenip, parça parça hayata geçirilerek sonuca varılmasını amaçlayan bir stratejiye dayanır.   Makarios, Kipriyanu, Vasiliu, Kleridis, Papadopulos ve Anastasiadis Rum tarafının Kıbrıs konusundaki uzlaşmaz ve zamana oynayan salam politikasını imkân buldukça uygulamaya çalışmışlardır. Salam politikasının Denktaş ve Eroğlu dönemlerinde pek bir netice aldığı söylenemez… Salam politikası ile Rum tarafının ciddi kazanımlar elde ettiği en önemli dönem Annan Planı sürecidir. Rum tarafının nasılsa plana hayır oyu vereceği söylenerek Türk tarafı olarak plana evet oyu verirsek uluslararası alanda önemli kazanımlar elde edeceğimizin ciddi anlamda propagandası

Kin, öfke, nefret ile değerlerimize saldırılırken…

Değerler, bir toplumda yüzlerce ve hatta binlerce yıl içerisinde benimsenerek yaşatılmakta olan ortak ’’dil, his, duygu, düşünce, davranış ve tarih’’ birlikteliğinden meydana gelmektedir. Değerler, toplumu birliktelik içerisinde tutan çimento gibidir. Çimentoyu aradan çekecek olursanız sosyal çalkantılar meydana gelir ve o toplum dağılır… Değerlerimizde, örf, adet ve kültürümüzde Hoca Ahmet Yesevi’nin, Mevlana’nın, Hacı Bektaş Veli’nin ve Yunus Emre’nin sevgi, saygı ve hoşgörüsünün derin izleri bulunmaktadır… Kıbrıs Türk Halkını bir arada tutan ortak değerler, örf, adet ve kültürümüz özellikle soğuk savaş döneminin bitmesi ile birlikte(1989) büyük bir saldırı altına girmiştir. Bizi biz yapan değerlerimiz, değersizleştirilmeye çalışılmıştır. Bu maksatla kin, öfke ve nefretle hiçbir dayanağı olmayan iftiralar, dedikodu ve komplo teorileri ileri sürülerek toplumda infial yaratacak girişimlerde bulunulmuş ve bulunulmaya da devam edilmektedir. Kıbrıs Türkünün varoluş ve özgürlü

Devletimiz ve öğretmenlerimizin itibarı…

Geçmişte bir ortama öğretmen gelse orada bulunan herkes sevgi ve saygısından dolayı ayağa kalkar, hürmet gösterir, muhakkak kendisine bir ikramda bulunulurdu. Öğretmenin gördüğü bu sevgi, saygı ve hürmet yeni nesilleri anne ve baba hassasiyeti ile ülke, devlet ve millet şuurunu en iyi şekilde aşılamasından ileri geliyordu…  Hepimizin bu günlere gelmesinde kuşkusuz en büyük pay eli öpülesi saygıdeğer öğretmenlerimizindir. Hayatı, sorgulamayı, doğruyu, yanlışı, sevgiyi, saygıyı, en doğru bilgiye ulaşmayı, vatan, millet ve devlet sevgisini hep onlardan öğrendik. Tarih boyunca çobandan, çiftçiye, hayvancıdan, sanayiciye, iş insanlarından, memurlara, milletvekillerinden, bakanlara, başbakandan, cumhurbaşkanına kadar toplumdaki herkesi eğiten kutsal öğretmenlerimiz olmuştur.   Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı, Kıbrıs Türkü’nün varoluş ve özgürlük mücadelesinde örf, adet, kültür ve ideoloji taşıyıcıları olmalarından kaynaklanmaktadır. Toplumsal mayayı oluşturarak devlet olma yolund