Kayıtlar

Mayıs, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Önce devlet şimdi de doğal kaynaklar (İŞGALCİ)

Resim
Kıbrıs tarihine bakacak olursak karşımıza Roma, Bizans, Haçlı, Lüzinyan, Venedik, Osmanlı-Türk ve İngiliz dönemleri çıkarda Rum dönemi çıkmaz! İngiltere sömürgesi altındaki ülkeleri eski sahiplerine verme kararı aldığında bir tek Kıbrıs konusunda bölgesel çıkar ve menfaatlerini de gözeterek istisnai bir formül uygulama yoluna gitmişti. NATO üyesi ülkelerde başta bölgesel çıkar ve menfaatleri olmak üzere Ada’nın eski sahibine iade edilmesi yerine Türk-Yunan dengesini de gözeterek konuya farklı bir çözüm bulunmasını istemişlerdi. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti işte böyle bir ortamda gündeme gelmiş. Böylelikle Rumlar Kıbrıs tarihinde ilk kez bir devletin kurucu ortağı olabilme imkânını ele geçirebilmişti! Bir yerin, ülkenin veya bir bölgenin başkaları tarafından yasa dışı şekilde ele geçirilmesine işgal denir. Bu çerçevede Rumlar 1960’da kurucu ortağı olduğu devleti 1963’de yasadışı şekilde orantısız güç kullanarak tek başlarına işgal etmedi mi? Ortağı olan Kıbrıs Türklerine soykırım

KKTC ve ’’Serbest Bölge’’

Resim
1968’de başlayan Kıbrıs müzakere sürecinde artık sona gelinmiştir. Birleşmiş Milletler  Kıbrıs  Özel Temsilcisi Eide’nin geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu ’’çözüm olmazsa başka senaryolar gündeme gelir’’ açıklaması KKTC açısından son derece önemlidir! Yugoslavya’nın dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden devletlerden biri de Kosova’dır. Kosova’nın durumu KKTC’ne önemli ölçüde benzerlik göstermektedir. 2008’de BM adına eski   Finlandiya   Başbakanı Martti Ahtisaari’nin gözetiminde Sırbistan ile Kosova arasında yürütülen müzakereler tarafların pozisyonlarının birbirlerine taban tabana zıt olması nedeniyle tıkanmıştı!  Ahtisaari o dönem cesaret ve kararlılık göstererek tarafların pozisyonlarının birbirine zıt olduğunu ve bu şartlar altında federal çözümün mümkün olmayacağını BM Güvenlik Konseyine yazdığı raporunda açık açık belirtmiştir. Ahtisaari’nin raporu üzerine Kosova’nın bağımsızlığını ilan etme sürecinin önü açılmış, uluslararası bir uyuşmazlığa çözüm getirmesind

''Doğu Akdeniz’de MEB ve Kıta Sahanlığı''

1960’lı yıllarda Yunanistan’ın Ege’de Türk karasularını da ihlal edecek şekilde petrol arama faaliyetlerine başlaması üzerine, Yunanistan ile Türkiye arasında Kıta Sahanlığı sorunu gündeme gelmiştir. 1976'da Türkiye'ye ait Sismik I adlı araştırma gemisi Ege'de araştırma yapmaya başlayınca Yunanistan BM Güvenlik Konseyi ile Lahey Adalet Divanı'na başvuruda bulunarak bu süreci durdurmak istemişti. Lahey Adalet Divanı Yunanistan'ın, Türkiye’nin petrol arama işinin durdurulması yönündeki isteğini reddetti! Yunanistan bunun üzerine Türkiye ile uzlaşma yoluna gitmek durumunda kaldı! Türkiye ile Yunanistan İsviçre'de Bern Deklarasyonu'na imza atarak Ege'de kıta sahanlığı ile ilgili karşılıklı olarak hiçbir faaliyette bulunmamayı bu anlaşma ile kabul etmiş oldular… Lahey Adalet Divanı’nın Türkiye ile Yunanistan arasında bulunan Kıta Sahanlığı sorunu konusunda göstermiş olduğu adaletli tutumu eğer bugüne kadar diğer uluslararası kuruluşlarda gösterebilmi

Kıta Sahanlığı ve MEB

Yunanistan ile Türkiye arasında geçmişte Ege Denizi’nde yaşanan kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) konusu ile ilgili sıkıntılar, Doğu Akdeniz'de Mısır ve İsrail’in hidrokarbon kaynakları keşfetmelerinin hemen ardından 2004’den buyana da Kıbrıs Rum Yönetimi ile KKTC arasında yaşanmaktadır. Krizin temel sebebi KRY’nin kendisini Kıbrıs’ın yegâne temsilcisi olarak Ada’nın kaynaklarını istediği gibi kullanabileceğini iddia etmesinden kaynaklanmaktadır! Kıta sahanlığı jeolojik olarak ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır. Adalar, kıta sahanlıkları üzerinde tam iddia sahibi değildir.  1958 Cenevre Deniz Hukuku Konferansı’nda kabul edilen Kıta Sahanlığı Sözleşmesi’nin 4. Maddesine göre, ’’sahil devleti, kıta sahanlığı üzerinde araştırma yapmak, doğal kaynakları işletmek bakımından egemen haklarını kullanır’’ denilmektedir.  Türkiye bugüne kadar iyi niyet göstergesi olarak Kıbrıs sorununa çözüm bulunabilmesi amacıyla sürdürülmekte olan görüşme

Gasp ve Meşruiyet

Ocak ayında TRT Haber’de Anadolu Soruyor programına katılan Cumhurbaşkanı Akıncı, Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşmanın aslında Kıbrıs Türk halkının yıllardır gasp edilmiş olan haklarının geri alınması anlamına geleceğini söylemişti… Gasp, bir malı sahibinin elinden zor kullanarak alınması demektir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir.  Rum tarafı sözde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeler ile ilgili olarak gasp anlayışı ile hareket etmektedir. Rum’un gasp anlayışının temeli aslında Perikles’in (MÖ 495-429)   siyasi mirasına dayanmaktadır. Perikles’in miras bıraktığı siyasal anlayış, rakibinin politik ve askeri yönden zayıf olduğu zamanı sabırla bekleyerek, onu güçsüz düşürecek ortamı yaratmak suretiyle, sıcak savaşa başvurmadan, büyük ve güçlü devletlerin desteklerini alarak dolaylı yollardan sonuca varmayı hedef alan bir anlayışa sahiptir. Osmanlının gerileme döneminde Yunanlılar Perikles anlayışını benimseyerek Balkanlarda gasp

Rum’un gasp stratejisi!

Gasp, bir malı sahibinin izni olmadan hile ve zor kullanarak alma anlamında kullanılmaktadır. Bu bağlamda bir şahıs için gasp suçuna yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir.  Rum tarafı sözde ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeler ile ilgili olarak sözünü ettiğim gasp stratejisini uygulamaya çalışmaktadır. Gasp stratejisinin temeli Perikles (MÖ 495-429)   stratejisine dayanmaktadır. Perikles stratejisi özetle, rakibinin politik ve askeri yönden zayıf olduğu zamanı sabırla bekleyerek, onu güçsüz düşürecek ortamı yaratmak suretiyle, sıcak savaşa başvurmadan, büyük ve güçlü devletlerin desteklerini alarak dolaylı yollardan sonuca varmayı hedef alan bir anlayışa sahiptir. Yunan çeteleri Osmanlının gerileme döneminde Perikles stratejisini uygulayarak Balkanlarda gasp ettikleri toprakları Çarlık Rusya, Fransa ve İngiltere’nin himayesinde masa başı oyunlar sayesinde Londra antlaşması(1830) ile meşrulaştırarak Yunanistan’ı kurmadı mı?   Lozan’a göre İngiltere

1 Haziran 2017 sonrası…

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasaidis arasında 15 Mayıs 2015’den bu yana sürdürülmekte olan müzakere sürecinde sağlıklı bir sonuca varılamayacağını artık her iki tarafta son günlerde sık sık dile getirmeye başlamıştır… Hatta İngiltere’nin Dışişleri eski Bakanı Jack Straw ve Uluslararası Kriz Grubu’ndan Hugh Pope’da Kıbrıs konusunda bir çözüme varabilmenin çok zor olduğunu, artık ayrılık için uygun bir formül bulmak gerektiği yönünde değerlendirmelerde bulunmaktadırlar…   Cyprus Mail yazarı Patroclos 2 hafta kadar önce paylaştığı bir tweetinde, Rum lider Nikos Anastasiadis’in bir kabulü sırasında Kıbrıs konusunda artık bir uzlaşıya varmanın imkânsız olduğunu, tek çarenin ayrılığı müzakere etmek olduğunu söylediğini yazdı… Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs müzakerelerini yakından takip eden gazeteci Esra Aygın’da Rum Ulusal Konseyi’ne katılan bir kaynaktan elde ettiği ve farklı kaynaklardan da doğrulattığını if

Yeni döneme doğru…

Güney Kıbrıs’ta, Rum üniter yönetiminin geleceğiyle ilgili tüm konuların görüşülerek karara bağlandığı, devlet politikalarının ve stratejilerinin belirlendiği en üst düzey organizasyon Rum Ulusal Konseyi’dir. Güney Kıbrıs’ta başkan seçilen kişinin en önemli görevi Rum Ulusal Konseyi’nin aldığı kararları süratle hayata geçirmektir. Rumlar ilk kez 77-79 Doruk Anlaşmaları çerçevesinde iki kesimli, iki toplumlu, federal bir çözümü kabul etmişti. Ancak aradan geçen süre zarfında Kıbrıs Rum Yönetimi kendi toplumunu federal bir çözüme hazırlamak yerine, Ortodoks Kilisesi ile birlikte Helenizm ve Enosis anlayışını canlı tutmaya gayret göstermiştir.  Anastasiadis ve Rum Ulusal Konseyi artık gizli kapılar ardında yaptıkları değerlendirmelerde “ bir çözüme varabilmenin mümkün olmadığını, anlaşmalı olarak ayrılık konusunu müzakere etmenin zamanının geldiğini’’ ele alarak bu yönde stratejiler geliştirmeye başlamışlardır! Dün kendi toplumunu federal bir çözüme hazırlamayan KRY, bugün a