Kayıtlar

Mart, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

IRAK’A ABD İŞİ AMBARGO...

Gökhan Güler Uluslararası ilişkiler ve hukuk ülkelerin çıkarları üzerine kurulmuştur ve her zaman şeffaf ve demokratik kararlar üretmez.Bir Profesörümüz uluslararası ilişkiler için ‘’ Güçlü olan istediğini, güçsüz olan yapması gerekeni yapar ‘’ demiştir. Bu anlamda diplomatik ilişkiler resmi ama bir o kadar da gerçek dışıdır. Bir anlamda takkiye sanatı icra etmektir. Gerçek niyetler gizlenerek boyalı, süslü sözler kullanılır. Diğer anlamda ise daha gerçek olandır ama çıkar gözetilerek hareket edilir. Böl ve Yönet politikası bu safhada devreye sokulur, karışıklık çıkartılarak, ülkeler birbirleriyle kanlı bıçaklı edilir, çünkü karışıklık olan bölge daha kolay idare edilir. Gücü olan istediğini, bu ülke ABD’dir, diğerleri ise güçleri nispetinde yapması gerekeni yapıyor yada Gücü oranın da ABD’ye posta koyuyor veya boyun eğiyor. Bakınız Amerika ve de onun sadık dostu İngiltere neredeyse çıkarları gereği Irak’ı rutin bir biçimde  10 yılda bir vurmayı alışkanlık haline

ÇATIŞMA KÜLTÜRÜ ve BARIŞ

Günlerdir ülkemizde tırmandırılmakta olan toplumsal tansiyonun tehlikeli sinyaller verdiğini yazıyor ve herkesi bu konuda çok dikkatli olamaya çağırıyorum, ama nafile. Toplumumuz adım , adım sıcak çatışmalara, kardeş kavgasına doğru sürükleniyor ! Halkımız Türkiyeli – Kıbrıslı / Barış İsteyenler – Barış İstemeyenler vb. şekillerde bölünmüş, kamplaşmaya doğru itilmektedir. Testi kırıldıktan sonra akıl veren çok olur. Önemli olan testi kırılmadan önlemini almaktır. İş işden geçmeden toplumsal tansiyonunu yükselmesine neden olanlar ve bu duruma müdahale etmeyen yetkililer neyi amaçlıyor ve neyi bekliyorlar ? Kan akmasını mı acaba ? !!! KKTC’nin Mandıra olarak nitelendirilmesi, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bakanına yönelik yapılan her türlü hakaretvari saldırıları demokrasi kültürü içerisinde anlaşılmasını bekleyenler toplumun bölündükçe bölünmesine neden olduklarının farkına ne zaman varacaklar acaba ? Bir yanlışta yapan kadar yapana göz yuman veya görevini suistimal edenlerinmde

DE SOTO NE DÜŞÜNÜYORDU ? NE YAPTI ?

Geçen gün eski yazılarımı karıştırırken gözüme birden geçtiğimiz mart ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto ile Girne Marina’da yaptığım söyleşi yazısı takıldı. 2001 Aralık ayında Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın kişisel gayretleri ile başlayan Kıbrıs görüşmeleri çerçevesinde her iki tarafı sürekli ziyaret ederek bilgiler toplayan ve topladığı bilgileri BM Genel Sekreterine rapor veren ( Annan Planının Baş Mimarlarından ) De Soto ile Girne Marina’da yaklaşık iki saat kadar sohbet etme imkanı bulmuştum. De Soto’nun o gün söylediklerini Annan çözüm planının açıklanmasının ardından bu gün değerlendiğim zaman çok çelişkili ve bir o kadar da çarpıcı açıklamalarda bulunduğunu fark ettim. Şimdi bu özel açıklamaları tekrardan sizlerle paylaşmak istedim. BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto’nun mart ayında ortaya koyduğu önemli açıklamaların bir kısmı ; A- Rumların kuzeye bir anlaşma olması durumunda geçm

ULUSLARARASI İLİŞKİLER – KIBRIS – ORTADOĞU - 2

Dün uluslararsı ilişkilerin ülkelerin çıkarları üzerinde kurulmuş olduğunu ve ülkelerin güçleri nispetinde çalıştığını örnekleriyle anlatmaya çalışmıştım. Dünkü yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır. Bir Profesörümüz uluslararası ilişkiler için ‘’ Güçlü olan istediğini, güçsüz olan yapması gerekeni yapar ‘’ dediğini yazmıştım. Bu gün ise Kıbrıs’ın bulunduğu coğrafya ve stratejik konumumuzu Ortadoğu açısından sizlere aktarmaya çalışacağım. Stratejik Açıdan Kıbrıs Egemen güçlerin Kıbrıs’a ilgilerini anlayabilmek için kısaca Kıbrıs adasının stratejik konumuna bir göz atalım; Doğu Akdeniz’de 34.33-35.42 enlem, 32.17-35.42 boylamları arasında, Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adadır. Yüzölçümü 9.251 kilometrekare. Doğu- Batı mesafesi 225, Kuzey- Güney mesafesi 92 kilometredir. Türkiye’ye 71, Suriye’ye 98, Mısır’a 384, Yunanistan’a 900 kilometrekare uzaklıktadır. Kıbrıs, bütün hakimiyet teorileri içinde yer alır. Stratejik hedeftir ve bir çok stratejik hedefi

ULUSLARARASI İLİŞKİLER – KIBRIS – ORTADOĞU - 1

Kıbrıs konusunu hangi ortamda olursa olsun inceleneceği zaman uluslararsı ilişkiler ve hukuk’un nasıl çalıştığı gerçeğini ve Ortadoğu’nun hemen yanı başında stratejik bir konumda olduğumuz gerçeklerini gözardı ederek ele alamayız. Uluslararası ilişkiler ve hukuk ülkelerin çıkarları üzerine kurulmuştur ve her zaman şeffaf ve demokratik kararlar üretmez. Bir Profesörümüz uluslararası ilişkiler için ‘’ Güçlü olan istediğini, güçsüz olan yapması gerekeni yapar ‘’ demiştir. Bu anlamda diplomatik ilişkiler resmi ama bir o kadar da gerçek dışıdır. Bir anlamda takkiye sanatı icra etmektir. Gerçek niyetler gizlenerek boyalı, süslü sözler kullanılır. Diğer yüzü ise daha gerçek olandır ama çıkar gözetilerek hareket edilir. Böl ve Yönet politikası bu safhada devreye sokulur, karışıklık çıkartılarak, ülkeler birbirleriyle kanlı bıçaklı edilir, çünkü karışıklık olan bölge daha kolay idare edilir. Gücü olan istediğini, bu ülke ABD’dir, diğerleri ise güçleri nispetinde yapması gereke

KAYBETMEK ÜZEREYİZ !

28 Yılın Sonunda Kıbrıs’ta Geldiğimiz Nokta 2002 yılının Ekim ayı...Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın iyi niyet ve girişimleri sonucu, bir kez daha başlayan toplumlararası görüşmelerde umut ışığı beliriyor. 1974 yılından bu güne uluslararası kamuoyunun sürekli ilgisini çeken Kıbrıs sorununa acaba çözüm bulunabilecek mi? Aradan geçen 28 yıllık süreçte iki toplum arasındaki sorunlar ve güvensizlik maalesef aşılamadı. Geriye dönüp baktığımızda: İngiltere, Çarlık Rusya ve Fransa’nın Osmanlı İmparatorluğuna karşı yapmış oldukları ağır ekonomik ve siyasi baskılar sonucunda tarih sahnesine çıkan Yunanistan, Greklerin yaşadıkları yerleri topraklarına katma düşüncesi ile başlıca sorun olmuştur. Yine Yunanistan, Kıbrıs’ta Rumlarla birlikte Türklere karşı soykırım ve adayı Yunanistan’a ilhak etme “Enosis” girişimleriyle güvensizlik gündeminde değişmeyecek yerini almıştır. Türkler ve Rumlar arasında güvensizlik üzerine geliştirilen politikalarda da bug

GERÇEKLER VE KOMPLO TEORİLERİ

Medya alanında görev yapan başta yöneticiler, program yapımcıları ve köşe yazarları toplumu hem güncel açıdan, hem de gelecekte neler olabileceği açısından ileriye dönük öngörülerde bulunarak bilgilendirme sorumluluğu taşıyan haber emekçileridir… Medya çalışanları patronlarının iş takibini yapan, ihalelerde menfaat peşinde koşturan, hükümeti menfaatleri icabı halka ve başkalarına karşı savunan, dış güçlerin paralı askerleri (lejyoner) olarak kendi vatandaşlarına karşı PSİKOLOJİK SAVAŞ aracı kendilerini kullandıran ve benzeri biçimlerde olmamalıdır… Bunları neden anlatıyorum? Çünkü anlattıklarım dünyanın her ülkesinde var olan acı gerçeklerdir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de var olan yalın gerçeklerdir. Dünyanın her yerinde yaşanan gerçeklerin ülkemizde de olması çok doğal deyip kenara çekilmek, bu gerçeği görmemek veya göz ardı etmek bizi toplum olarak çok kötü sonuçlara götürebilir… Eğer bir ülkede medyanın etkili bir bölümü yukarıda anlattığım özelliklerin

Batılılaşmak mı ? Yabancılaşmak mı ?

Her halde çağımızın en amansız hastalığı ‘’ AIDS ‘’ gibi bilinse de bence çağımızın en amansız hastalığı kısa yoldan para kazanmaya çalışma, kısa yoldan köşe dönmeye çalışma, parayı en yüce değer olarak kabul etme, sahip olunan kültür ve değerlerden sıyrılma, kişinin içerisinde bulunduğu toplumdan yozlaşıp, yabancılaşarak batılılaştığını sanmasıdır. Bence bu konuda yine en anlamlı sözü ulu önder Atatürk dile getirmiştir. ‘’ Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getirmiş milletler ; Evvela haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonrada istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar . ‘’ Hiç düşündünüz mü ? Acaba Sivas ve Erzurum Kongrelerinde ‘’ Mandacı’lar ‘’ üstün gelselerdi ne olurdu ?Böyle bir durumda ülkeyi batılı bir devlet yönetecek ve diğer bir çok ülkeye yapıldığı gibi kaşla göz arasında da batılılaştırılacaktık. Hem de ne batılılaşma . Geçmişini, ulusal köklerini adam akıllı unutturasıya ! Senegal’in , Madagasgar’

AB NELERE GEBE !

AB NELERE GEBE ! ( İNGİLİZ BALIKÇILAR – LOİZİDOU ) Bu hafta sizlere, Avrupa Biriliği içerisinde yaşanmış bir konuyu anlatarak bizleri AB içerisinde nelerin beklediğini göstermek istiyorum. AB'nin evrensel düşüncelerine, kriterlerine kesinlikle karşı değilim. Fakat kamuoyunu aydınlatmak gerektiği durumlarda bu sorumluluğumuzdan da kaçmamak gerekir diye düşünüyorum. Bu tavrımızı bazı karşıt düşüncede olanlar AB karşıtlığı yada statükoculuk yada faşistlik gibi kalıplaşmış kelimelerle göstermeye çalışarak bizlere saldırsalarda biz doğru bildiğimiz yoldan döndüremezler... Avrupa Adalet Mahkemesi ‘’ Factortame II 221 ( 1989 ) dosya numaralı dava Balıkçılar davasıdır. Bu davaya göre ; Mahkeme Britanya’nın, Kuzey Denizi’nin balık havzalarında avlanan İspanyol balıkçıları engelleyemeyeceği yönünde karar vermiştir. Oysa İngilizler, Avrupa Birliği Ortak Balıkçılık Politikaları çerçevesinde bu havzaları sadece kendisinin kullanma hakkı olduğuna inanmaktaydı. Demek oluyor

Kuveyt ve Afgan halkları için savaşanlar neredesiniz ?

Kuveyt ve Afgan halkları için savaşanlar neredesiniz ? Bu gün ‘’ Devlet Terörü ‘’ ile Filistin devletine fiilen son veren İsrail devleti Masum sivilleri öldürmektedir. Filistin lideri Yaser Arafat’ı öldürmek ve siyasetten yok etmek için uğraş verenler insanları damgalamakta , yargılamadan yok etmektedirler. Ariel Şaron yönetiminde Filistin’e karşı yapılanları bu gün izleyen başta 11 Eylül mağduru ! Amerika ve diğerleri neden susmaktadırlar. Terörizmin ana amacı "Korku, şiddet ve baskı yöntemleriyle" etkilediği insanlara istediklerini yaptırmak, mevcut idareye son vermek, yönetimi ele geçirmek ve iktidarını ilan etmektir. Bu nedenle terörizm masum insanları hedef alır. Teröristin olmasa da terörizmin mutlaka bir siyasal amacı vardır. Hitler onca zulüm ve işkence ile öldürdüğü Yaduhiler konusunda ne kadar suçlu ve alçak ise, bugün aynı yöntemlerle Filistinlileri yok eden İsrail yönetimi de aynı ölçüde suçludur. İşlenen suç insanlık suçudur. Buna göz yuman Amerika

KADİM YUNAN VE BATI MEDENİYETİ

KADİM YUNAN VE BATI MEDENİYETİ Bir süredir , 1830 yılında Çarlık Rusya , Fransa ve İngiltere’nin Osmanlıya karşı yaptıkları ekonomik,askeri ve siyasal baskılar sonucu bağımsızlığı kazandırılan,hediye edilen Yunanistan üzerine tarihi-hatırlatıcı yazılar yazıyorum.Hatırlayacağınız gibi Perigles stratejisi * ( M.Ö. 590 – 429 Atina şehir devletlerinin hükümdarı ) doğrultusunda politikalar izleyen Yunanistan batılı devletlerin kendisine kol ,kanat germesi sonucu masa başı oyunlarla topraklarını sürekli büyütmüştür. Ve bugün Yunanistan Megalo İdea fikrinden ve Kıbrıs da Enosis fikrinden vazgeçmiş değildir. AB’ne girişi Enosis sayan Rum –Yunan ikilisinin iyi niyetli olduğuna inanmak çok inandırıcı gelmiyor bana. Burada bir tespit yapma gereği hissediyorum. Bu yazıları yazmadaki amacım ; Yunan milletini küçük görmek , horlamak ve aşağılamak değildir. Amacım tarihi gerçekleri unutkan bir yapıya sahip olan bizlere hatırlatmaktır. Batılı devletlerin ‘’ Batı Medeniyeti’nin ‘’