KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ İÇİN YENİ FIRSAT ALGILAMALARI


5 Mart 2011'de Ankara'da EKOAVRASYA'nın düzenlemiş olduğu Fırsatlar ve Tehditler Çalıştayı'nda Gökhan Güler'in yapmış olduğu sunum.

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ İÇİN YENİ FIRSAT ALGILAMALARI

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yönetim anlayışını benimsemiştir. Bağımsız uluslararası kuruluşların da teyit ettiği üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan seçimler tam bir demokratik ortamda gerçekleşmekte ve hiç bir müdahale olmadan Kıbrıs Türklerinin hür iradesi ile seçilen temsilciler eliyle Devletin tüm kurumları işlevlerini yerine getirmektedirler.
Tarafsız uluslararası pek çok ciddi kuruluşun yaptığı çalışmalar göstermektedir ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Müslüman ülkeler içinde özgürlük düzeyi ve demokratik yapısı ile en güçlü devletlerarasında yer almaktadır.
Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü KKTC demokrasisinin temel taşlarıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bugün olgun, katılımcı, işleyen demokrasimiz ve hukuka ve insan haklarına saygılı yönetim geleneğimizle övünç duymaktayız.
Kıbrıs Türk Halkı olarak bizler yarım asra yakın bir süredir gasp edilmiş haklarımız için onurlu mücadelemizi sürdürmekteyiz. Kıbrıs Türkleri olarak siyasi eşit olduğumuz 1960 Ortaklık Cumhuriyeti’nden silah zoruyla atıldık. 1963 yılından bugüne kadar hayatın tüm alanlarını etkileyen haksız ve insanlık dışı ambargolar altında yaşamak zorunda bırakıldık. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini ileri süren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerinin tüm insan haklarını ihlal eden politikalarını kesintisiz sürdürmektedir. Kıbrıs Türkleri olarak, uluslararası temsiliyetten, yurtdışına seyahat etme ve dış dünya ile iletişim kurmaya, ticari ilişkilerden, eğitim, kültür ve spor alanlarındaki faaliyetlere kadar hayatın tüm alanlarını kapsayan izolasyonlara maruz kalmaktayız.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne doğrudan uçuşların yapılamaması ekonominin en önemli sektörlerinden biri olan turizm sektörümüz açısından büyük bir olumsuzluk yaratmakta ve ülke turizminin gelişip, canlanmasına mani olmaktadır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin engellemeleri nedeniyle bildiğiniz gibi ülkemize uçuşlar Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Geçmişte özel bir havayolu şirketinin ülkemize doğrudan uçuş yapma girişimi, gerçekleştirilmek istenmiş, ilk seferin ardından, Kıbrıs Rum tarafının baskıları neticesinde son bulmuştur. Kıbrıs Rum tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz limanlarına yönelik tecrit politikası da yıllardır süregelmekte ve KKTC limanlarına uğrayan gemi şirketleri ve kaptanları Güney Kıbrıs ve Yunanistan tarafından cezalandırılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.
Kıbrıs Türk ekonomisinin bir diğer önemli can damarı olan yerli üretime dayalı ihracat da Kıbrıs Rum tarafının girişimiyle 1994 yılında Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın almış olduğu karar sonucunda büyük bir darbe almış, Kıbrıs Türkleri ürettikleri malları AB ülkelerine ihraç edemez hale gelmişlerdir.
KKTC üzerindeki eğitim, kültür ve spor alanlarındaki izolasyonlar esasen Kıbrıs Türk gençliğinin en tabiî haklarına ipotek koymaktadır. Kıbrıs Türkleri uluslararası alanda hiçbir spor müsabakasına katılamamakta, diğer ülke takımları ile dostluk maçı dahi yapamamaktadır. Kıbrıs Türk gençliğinin mağdur edilmesi ve diğer dünya gençlerinin sahip olduğu eğitim, kültür ve spor olanaklarından yararlanamaması ciddi bir insan hakları ihlalidir ve kabul edilemez. Kıbrıs Türk halkı tüm bu haksızlıklara ve maruz kaldığımız insanlık dışı ambargolara karşın, Kıbrıs sorununun çözümü için sürdürülen müzakerelere iyi niyetle ve aktif bir şekilde katılmaya devam etmektedir.
Nisan 2004 referandumunun hemen ardından Avrupa Birliği Konseyi 26 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıslı Türklere yönelik kısıtlamaların kaldırılması yönünde bir karar almıştır. Bu karar doğrultusunda Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan tüzüklerden biri ve bizim için en önemlisi olan Doğrudan Ticaret Tüzüğü Kıbrıs Rum tarafının engellemeleri yüzünden henüz uygulamaya konulamamıştır. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Türk halkına verdiği sözleri yerine getirmemesi ve aldığı kararları uygulayamaması Kıbrıs Türkleri arasında büyük bir hayal kırıklığına neden olmuştur. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan ise 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda Kıbrıs Türklerinin çözüm yönündeki iradesini ispatladığının altını çizerek, halkımız üzerindeki izolasyonların kaldırılması için tüm ülkelere çağrıda bulunmuştur. Ne kadar üzücüdür ki, tüm bu alınan kararlar ve verilen sözlere karşın uluslararası camia bu denli ağır ambargo ve izolasyonların devamına göz yummaktadır. Bu durumun önemli bir istisnası İslâm Konferansı Örgütü’nün referandumun ardından Kıbrıs Türk halkına verdiği önemli destektir. İslâm Konferansı Örgütü’nün İstanbul’da gerçekleştirilen 31. Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda alınan bir kararla ülkemiz İslâm Konferansı Örgütü toplantılarında ve etkinliklerinde BM Kapsamlı Çözüm Planı’nda öngörüldüğü üzere Kıbrıs Türk Devleti adı ile yer almaktadır. İslâm Konferansı Örgütü o günden bu yana aldığı çeşitli kararlarla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uygulanan haksız izolasyonların kaldırılması ve üye ülkelerin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde çağrılarda bulunmaya devam etmektedir.
2004 yılında Kıbrıs Rum tarafının BM Çözüm Planı’nı reddetmesi nedeniyle yitirilen çözüm fırsatına karşın, Kıbrıs Türk tarafı 2008 yılında yeniden başlayan müzakerelere iyi niyetle ve yapıcı bir şekilde katılarak, çözümü samimiyetle arzulayan taraf olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Müzakerelerde sergilediği yapıcı tutum nedeniyle başta BM olmak üzere tüm uluslararası camianın da takdirini kazanan Türk tarafı, uluslararası alanda kazandığı moral ve siyasi üstünlüğü sürdürmeyi başarmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız Dr. Derviş Eroğlu görevi devralmasının hemen ardından BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a gönderdiği mektupta, Kıbrıs Türk tarafının müzakerelere kaldığı yerden devam etmeye olan kararlılığını ve 23 Mayıs 2008 Ortak Açıklaması’na uygun olarak devam eden BM sürecinin çerçevesinin tam olarak desteklendiğini açıkça ifade etmiş ve günümüze kadarda ortaya koyduğu çalışmalarla bunu herkese göstermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’a gönderdiği mektupta, 1960 Garantiler Sisteminin devamının ve iki halkın eşit egemenliği ilkesinin Kıbrıs Türk tarafı için yaşamsal olduğunun ve çözümün adada halen var olan iki ayrı demokrasi ve kurumlarını dikkate alması gerektiğinin de altını çizmiştir. Olası bir anlaşmanın sürdürülebilir olması için varılacak olan çözümün iki halkın siyasi eşitliğinin tesis edildiği, iki kesimliliğin sulandırılmadığı, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sürdürüldüğü yeni bir ortaklık temelinde inşa edilmesi gereklidir. Bu yoldaki onurlu mücadelemiz devam etmektedir. Önemli olan Kıbrıs Rum tarafının da Türk tarafının gösterdiği kararlılık ve yapıcılıkla bu sürece katılmasıdır. Bu noktadan itibaren izninizle ekonomik açıdan KKTC için önemli saydığım bir kaç noktanın altını çizmek istiyorum. Ekonomik açıdan KKTC’nin içinde bulunduğu duruma göz atacak olursak, dünyada yaşanmakta olan ekonomik krize paralel olarak durum pek iç açıcı değildir. Bu manada KKTC’ne uygulanan ambargoların da ekonomik krizin ağırlığını artırdığı göz ardı edilmemelidir. Bu çerçevede KKTC üzerinde uygulanan ambargoların ortadan kaldırılması için her türlü işbirliği halinde insan hakları ihlallerinin her türlü boyutunu da öne çıkaran kararlı ve istikrarlı mücadele artırılarak sürdürülmelidir. Karşılıklı olarak iyi niyetle sınır kapılarının açılması ile birlikte KKTC’de kazanılan paranın ciddi sayılacak bölümünün Güney Kıbrıs’ta harcanıyor olması da ayrıca KKTC ekonomisini derinden etkileyen bir faktördür.
Çünkü bir yanda tanınmış ve pek çok ülke ile ticaret yapan Güney Kıbrıs Rum ticaret ve sanayicileri ile ambargolar altında çok zor ve kısıtlı imkânları ile ayakta durmaya çalışan KKTC ticaret ve sanayicileri arasında sürdürülebilir rekabet edebilirlikten söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle KKTC ekonomisinin 2003’ten sonraki süreçte özellikle Annan Planı sonrasından başlayarak olumsuz etkilendiğinin özellikle altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Ben kapılar kapansın bu tür bir çözüm yolu olsun şeklinde bir düşünceye sahip değilim. Ama rekabet edebilirlik açısından KKTC ticaret ve sanayicilerinin içinde bulunduğu bu durumunda göz önünde bulundurulması gerektiğine dikkatleri çekmek istiyorum.
KKTC’nin her anlamda yapılanmasını ve ekonomisini sürdürülebilir bir noktaya taşıması çok önemli bir konudur. Uzun yıllardır KKTC’nin her manda yapılanmasının Kıbrıs Görüşmelerinin sonucunda çıkacak neticeye bağlaması yürütülmekte olan sonuçsuz müzakerelerde Kıbrıs Türk Halkını sıkıntılı bir hale getirmiştir. Bu anlamda özellikle KKTC’de en önemli gördüğüm husus her anlamda kurumsallaşma konusuna dikkat etme gerekliliğidir. Düşünce olarak bir insan inanmadığı hiç bir konuyu sahiplenemez, ileriye taşıyamaz ve başarılı olması da mümkün değildir. Bu anlamda kurumsallaşma konusu çok ciddiye alınarak çok yönlü olarak bilimsel zeminde çalışmalar süratle gerçekleştirilmelidir.
KKTC ekonomisinde lokomotif sektör olarak Turizm ve Eğitim öne çıkmaktadır. Özellikle turizm sektöründe son yıllarda çeşitlilik açısından şans oyunları maksadı ile KKTC’ye gelenlerin oluşturduğu turist seçeneği ile KKTC’nin iklimi, tarihi ve turistik yönlerini keşfetmek maksadı ile KKTC’ye gelen turist seçeneklerini gölgede bıraktığı gerçekliği bu anlamda göz ardı edilmemelidir. Turist çeşitliliği açısında gerek hava ulaşımında, gerekse otellerde yer bulabilme açısından şans oyunları oynamak maksadı ile adaya gelen müşteriler özellikle Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini doldurmaktadır. Bu nedenle KKTC’nin iklimi, tarihi ve turistik açılarından adaya gelmek isteyen yolcular yukarıda da açıklamaya çalıştığım gibi Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri hava ulaşım araçlarında ve en gözde otellerde yer bulamamaktadır. Yer bulabilen şanslı yolcular ise daha pahalı uçak bileti ve otel fiyatları ile karşı karşıya gelmektedirler. Bu nedenle KKTC turizm politikaları bu gerçekleri göz önünde bulundurarak yeniden yapılandırılmalıdır.
KKTC’de yüksek eğitim alanında yükselen ivme artık kendisini özellikle Türkiye’de de özel üniversitelerin açılmasının ardından durma hatta aşağıya doğru inişe geçmiştir. Bu anlamda da en kısa sürede yüksek öğrenim konusu konun uzmanları ile birlikte yeni çözüm stratejileri ele alınarak yeni fırsatlar konusu ele alınmalıdır.
KKTC’nin tanıtımı için uzmanlardan oluşacak bir mekanizma oluşturularak lobi faaliyetleri desteklenmelidir. Münhasır Ekonomik Alanı başta olmak üzere, KKTC’nin yer altı kaynakları konusunda en hızlı biçimde her türlü çalışmalar başlatılarak sonuçlandırılmalıdır. Kıbrıs görüşmeleri çerçevesinde vakıf mallarından kaynaklanan mülkiyet hakları konusu yine bir diğer önemli konudur. Ada genelinde hukuk kuralları, insan hakları ve adalet ilkelerine aykırı bir şekilde gasp edilmiş vakıf malları konusu dikkatle ele alınması gereklidir.
KKTC’nin ekonomik açıdan güçlenmesi, sürdürülebilir rekabet şartlarına kavuşmasının adanın gelecekteki konumu açısından da önemlidir. Türkiye ve KKTC’nin bu duruma hazırlıklı olarak kalıcı ekonomik çözümleri hayata geçirmesi gereklidir.

KKTC’deki sürdürülebilir ekonomik kalkınma özel sektör kalkınması özellikle kurumsallaştırılmalı ve bir kerelik bir çalışma biçiminde değil devam eden bir durum olarak uygulanmalıdır. Bundan dolayı böyle bir çalışma koordine edilmesi, takip edilmesi ve teşvik edilmesi gereklidir.
Bu vesile ile sözlerime son verirken huzurlarınızda böylesine güzel bir organizasyonu düzenledikleri için Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği ve KKTC Dış Basın Birliği başkanlarına, yönetim kurullarına ve bu organizasyonda emeği geçen, katkı koyan herkese teşekkür eder, saygılarımı sunarım. 

5 Mart 2011 Ankara

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’taki misyonu nedir?

KADİM YUNAN VE BATI MEDENİYETİ